Yogabakkalı Aralık Bakkal Mektubu

Bu sene, 2021.

Sona eriyor. Bu sene “ben “olarak yeryüzünün üstünde, güneşin etrafında  attığım 40.turdu yani 40. yaşımı doldurdum. Güneş için değil belki ama insanlık için de değil belki - zira evrim 35 yaşından sonra çok da önemsemiyor hayattaymışız değilmişiz- ama kadınlık için önemli. Malum 40. Önemli bir 10 yılın sonu. Elbette kesin sınırlarla belirlenemese de bir kapanış. 30’lu yaşları kapatmaya hazır mıydım, yoganın hayatımı ele geçirdiği, çok da iyi ettiği ve çok çok öğrenerek, keşfederek, çeşit çeşit insan tanıyarak, uzak-yakın bol bol seyahat ederek geçirdiğim bu 10 yılın hakkını vermiş miydim? Bu bana kalsın.

Dönelim 40'lıklara, 40'lanmalara. 40.yaşgünümde aklımda 10-11 yaşlarımdan kalma bir gecenin hatırası vardı. Herhangi bir şey olan bir gece bile değil. Öyle yoğun hatırlıyorum ki duyguyu, hiçbir şey olmuyordu ama çok şey oluyordu. Büyüyorum ve büyümek için de sabırsızlanıyordum. O gece mutfakta uyuyordum, daha doğrusu o kadar heyecanlıydım ki büyümek için, uyku tutmuyordu. Yarın bir şey olacağından değil gelecekte bir şeyler olacaktı ve o gelecek için köpük köpük yükseliyordum. Kalbim yattığım yerde gümbür gümbür atıyordu. Kim bilir neler neler olacaktı. Ayak parmak uçlarımla kanepenin ayak ucunda kalan kolçağına uzanıyordum ve daha da sabırsızlanıyordum, ah, ne zaman büyüyecektim, ne zaman ayaklarım öbür uca değecek ve ben kendi kararlarını alan bir yetişkin olacaktım. Hadi hadi, diyordum içimden hemen boyum uzasın. sanki yetişkin olmak için boyun uzaması yeterli ya da gerekli gibiymiş gibi. Beni heyecanlandıran ise kendi kararlarımı alırken ya da nasıl bir hayat yaşayacağıma karar verirkenki özgürlük değildi. Asıl gümbür gümbür gelmekte olan hayat karşısında ne yapmam gerektiğini bilecek olmaktı. Ömrüm boyunca hep bilgiyi fethetmek istedim. Nasıl ebeveynler ya da etrafımdaki yetişkinler neyi nasıl yapacaklarına dair sarsılmaz bir güven ile ilerliyorlardı, ben de aynı öyle bilecektim. Bir çocukmuşum gibi, kimse bana ne yapmam gerektiğini söylemeyecekti artık. Böyle bir şey tahayyül ediyordum, bir gece uyuyacağım ve uyandığımda, o sabah artık ne istediğini bilen bir yetkin/yetişkin olacaktım. Peri masalı diye buna derlermiş meğer.

Bu sene böyle geçti sevgili okuyan. Tek tek, resmi geçit gibi ara ara aklımın sahnesine düştü, çocukken ya da gençken gelecekte olacaklara dair edindiğim o güçlü inançlar. Onlardan yola çıkarak yüklendiğim görevler, ettiğim niyetler, kurduğum geleceğe dair edindiğim refleksler. Aileden, okuldan, filmlerden, kitaplardan, dergilerden, sokaktan, kantinlerden, gezmelerden, görmelerden, sevmelerden, sevilmelerden, sevilmemelerden, sevmemelerden, kızgınlıklardan, kırgınlıklardan, köpük köpük heyecanlardan, sezer gibi olmalardan, umur umur umutlanmalardan edindiğim bir çuval beklenti. Hem kendimden hem de koca dünyadan. Koca dünya, kar topu oldu düştü avcuma. Sıktıkça elim üşüdü, gevşek bıraktıkça dağıldı..

Senenin bu son ayının ince hüznünden dönelim senenin umutlarla dolu ilk ayına. Bu senenin ilk mektubu ayurveda ve vatadan bahsediyordu. (okumak isteyenler buradan ulaşabilir) Vata bir şeylere hızlıca başlamak için bize heves veren rüzgar enerjisi idi. Hep yeni şeylere başlamak, yeni şeyler öğrenmek, yeni şeylere ilgi duymak için heves yaratan ama yeni başlanan şeyleri hızla yarım bırakmamızın da müsebbibi o enerji. Bu senenin son mektubu ise kapha enerjisinin temsilcisi. Hevesle ve heyecanla aylık mektuplar yazıp göndermeye başladığımda, vata enerjisinin rüzgarını arkama almıştım. Vatanın enerjisi bir şeyi sürdürmeye gelince aynı yol alırken kesilen rüzgar ile boş kalan yelken gibidir. Daha fazla ilerleyemez, sıkılmaya başlarsınız. Ta ki başka yönden gelen bir başka rüzgara kapılana kadar. Rüzgar vardır ama varmak için yola çıktığınız yönde ilerlemezsiniz artık. Bir şeyi sürdürmemizi sağlayan ise pithanın ateşli enerjisidir. Her ay bir şekilde mektupları göndermek için odaklanmaya çalıştım ve çaba gösterdim. Bir şeyi bitirmemizi, yola çıktığımız yönde menzile varmamızı, başladığımızı sonuna kadar götürmeyi sağlayan ise kaphanın ağır ama istikrarli enerjisidir. Ocakta yarım kalan ne varsa bu sene onu tamamlayın, yeni bir şeye heves etmeden önce eski işlerin defterini kapatın diye yazmıştım. Dolabın bir köşesinde, yarım yün yumaklarının arasında başlanmış ama tamamlanmamış, şişleri üstünde o kaşkolu ya bitirin şişten çıkarıp boynunuza sarın ya da artık evden çıkarın, verin atın gitsin diye. Onları eledik eledik de -kolay olan metayı, malı, somut olanı göndermek evet- ya içimize işlemiş örüntüler? Sıra onlarda sevgili okuyan. Vedalaşma vakti. Bu aralık ayında bu satırların arasına yarım kalan tüm hevesleri, inançları, beklentileri, öyle olmalıydıları, o zamanlar böyle idi şimdi neden değilleri, keşkeleri, sırtıma aldığım duygusal yükleri bırakmaya geldim. Bırakırken kızgınlık, kırgınlık ya da öfke ile kuşanmadan, yeni yükler edinmeden.  Mesela çok genç ölmüş dedemin yükünü bırakıyorum. 39 yaşında ölmüş dede, babam henüz 1,5 yaşında iken. İsmi büyük kardeşimde yaşıyor ama hayatta iken kendisine rehber olsun diye yazdığı ders kitabı kayıp, yazdığı tiyatro oyunu kayıp, en ah ettireni hastanede ölmeden önce babaenneme yazdığı aşk mektubu kayıp. Sahip çıkılmamış olanın mirasına sahip çıkmak üzere kendimi görevlendirip tüm bu kayıpların kimse demeden yükünü üstüme aldım. Olduk olmadık yerde hatırlayıp dert edindiğim bir sahipsizliğe sahip çıkmaktı amacım. Mesela bu yükü bırakıyorum sevgili okuyan ve bıraktığım için de kendimi affediyorum.  Taşımak istemiyorum ve buna hakkım var. Boş çıkan beklentilerin yükleri, yarım kalan aşkların yükleri, keşkelerin yükleri, suç bende miydilerin yükleri, yapamadıklarımın yükleri, tamamlayamadıklarımın, hakkını veremediklerimin, olduramadıklarımın yükleri... 

En büyük çocukluk yanılgım yetişkinlikmiş mesela. Çocukken o kadar bilmezdim ki dünya ile ne yapacağımı, mutfakta o kanepede uyumaya çalışırken sanmıştım ki büyüyünce bileceğim. Yetişikin olunca tüm bu yabancılık, karmaşa sona erecek. Yabancılık azaldı, evet gittikçe yerleşiyorum yeryüzüne, hem de gitme vakti yaklaştıkça daha bir iyice yerleşiyorum. Ama ya bilmek, hangisi iyi hangisi değil bilebilmek? Sizin geçti mi? Şak diye bilebiliyor musunu ne oluyor, hop diye verebiliyor musunuz kararlarınızı? Meğerse istediğim yarını bilebilmekmiş. Yetişkin olunca bileceğime dair beklentimin yükünü bırakıyorum mesela. Çünkü bilmiyorum yarını. Yetişkinlik biliyor çocukluğu evet, yetişkin bilmiyor yetişkinliği. Anne babamız da bilmiyordu yetişkinliği mesela. Çocukken her şeyi çok iyi bildiklerine dair inancımız ile yargılıyoruz o zaman aldıkları kararları, bazen bizi yıkan bazen inciten seçimlerini. Kabul ediyorum onun da/onların da /bir başkasının da bilmediğini. Kabul ediyorum ve özgür bırakıyorum acı sözcükleri.

Anne olunca anlarsın der anneler, yetişkin olunca anlarsın demeliymiş. Anladım ki yetişkin olmak aslında kimsenin bilmediği halde ne yaptığını, ne istediğini biliyormuş gibi yapması imiş. Olan olup iş işten geçtikten sonra -di li geçmiş ile hikayesi anlatılan bir kurmaca. Yarından ne bekledi, ne umdu isem neye gücüm olduğunu, neye muktedir olduğumu sandı isem 2021’in altına bırakıyorum ve bunun böyle olmasını tüm kalbimle kabul ediyorum. 

“Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır.”

Kierkegaard

Aralıkta bakkalda ne var?

15 Ocak 2022'de başlayacak Yoga Terapi Temeller Uzmanlık Programı 75 Saat programına erken ödeme inidirimi ile kayıt olun. Son gün 15 Aralık!

Anksiyete ve Yoga Terapi Atölyesi 12 Aralık Pazar günü 10:00-12:00 arası. Atölyenin kaydına 3 hafta ulaşabiliyor olacaksınız. Biri uzun bi kısa 2 ayrı seri ve nefes çalışmasını öğreneceğiniz, bilgi paylaşımlı atölye max. 10 kişinin katılımı ile gerçekleşecektir.

Yoga terapi derslerinden faydalanmak isteyenler için her çarşamba akşamı kapalı grup ile 20:00-21:15 arası boyundan yorgunluğa farklı temalarda canlı dersler (sonraki 6 gün kayda erişim) ya da 30 ders kaydına 30 gün erişim için Özel Youtube Yoga Terapi Aboneliği. Yoga terapinin mütevazi ama derin gücü ile tanışmanız dileği ile.