Yogaya ilk kez 2007 yılında aldığım bir kitap ile başladım. Sonra ilk kez bir stüdyoda bir hoca eşliğinde yoga yaptığımda aslında o kitaptan bakıp da yapmaya çalıştığım şeyin yoga değil de poz kesmekten başka bir şey olmadığını anladığımda sene 2011’di. Yoganın en önemli özelliği içerik ve biçiminden önce gelir bence. Yani yoganın nedirdiden, nasıldıdan önce düzenli yapılıp yapılmadığıdır aslolan. Bunu kriter alırsam yoga hayatıma 2011 senesinde girdi diyebilirim. Ancak ondan daha önce hayatıma “viyoga” girmiş. Viyoga’nın ne demek olduğunu seneler seneler sonra bir yoga terapi çalışmasında öğrendiğimde bildim bunu. “Aslında sen bizim çocuğumuz değilsin” dedi bana yoga. Ben aslında viyoga’dan doğmuştum. Hala gerçek yoga nedir tartışıla, “gerçek yoga bu değil”ler havada uçuşadursun herkes en azından yoganın ne olduğuna dair bilgi ve fikir ve az çok deneyim sahibi. Onu biliyoruz. Peki nedir bu viyoga?
Viyoga bir şeyi bırakmak demek. Yogayı hayatına sokmanın tam tersi bir durum. Hayatının, gününün, rutinin bir parçasını söküp atmak. Yoga nasıl ki bağlamak demek viyoga ise tam tersi daha önce kurulmuş bir bağı kesmek demek. Neden mi bunları yazıyorum? Bilen biliyor. Hep de söylerim hayatımda yaptığım en iyi şey yogaya başlamak değil sigarayı bırakmaktı diye. Ta 14-15 yaşlarında sigara içmeye başladım. Sigara içmek o zamanlar havalı bir şeydi. Havalı bir ergen olmanın yolu önce sigara içmekteydi. Çünkü gözlerini kısıp ufka bakan keskin yüz hatları ile yakışıklı aktörler ellerinde ya da ağzında çok havalı sigara tutar idi. Ve tandığım neredeyse tüm yetişkinler sigara içerdi. O zamanlar her an gelebilecek misafirler -o zaman misafirler habersiz de gelirdi- için çift kanatlı kapıları kapalı tutulan salonların merkezindeki orta sehpaların üstüne konan pahalı kristal çanakların içinde çeşit çeşit sigara paketi konurdu. Hint tapınaklarında tam ortaya konan mabudlar gibi. Hatta sigaralık diye şekilli bir aksesuar vardı. Dev kül tablalarından, eğilince gagası ile dal sigara tutan o horozlu kutudan bahsetmiyorum bile. O an için hala girmemizin yasak olduğu salonların çaldığımız ancak henüz açılmamış o büyük kapılarının ardındaki yetişkinliğin merkezinde sigara vardı. Sigara içince artık seni ciddiye alabilirlerdi. Salonun başköşesine bacak bacak üstüne atıp oturabilirdin belki. Çocuklar sigara içmezdi ne de olsa. Sigara içmeyi bir marifet, “cool” olmanın bir yolu addetmiştik. Fakir edebiyatı olacaksa da olsun, parası olan aile çocukları için havalı olmak Ketır Pilır giymek, baklava desenli bilmem ne marka kazak giymek, kantinde her istediğini yiyebilmekse - günde en az 3 tost mesela- parasız ve asi olan bizler içinse havalı olmak okuldan kaçıp bir yerde o tek sigarayı tüttürmekti. Yetişkin değildik o dev botlardan alamıyorduk, çocuk değildik anne babamız bize o dev botlardan alamıyordu; bize kalan biraz arabesk bir asi ve havalı olma durumu idi.
“Duhkha Samyoga Viyoga Yogaha"
Bhagavad Gita’dan bir alıntı. Bunu “yoga acı çekmekle özdeşleşmeyi bırakmaktır” diye yorumlar Yoga Terapi (Viniyoga) kurucu isimlerinden Gary Kraftsow.
Bunun üstüne ben de diyebilirim “viyoga” arabesk yapmayı bırakmaktır. Kendimizi özdeşleştirdiğimiz acı yaratan, sağlıksızlık getiren, bize iyi gelmediğini bile bile bağlandığımız her ne varsa o bağı kesmektir. İster içtiğimiz sigara olsun, ister bizi sevmediğini bile bile peşinde heder olduğumuz bir insan, ister bizi değersiz kılan herhangi bir ilişki, ister her şeyden kaçmamızı sağlayan uyku ya da her randevumuza geç kalmamıza sebep olan, sürekli beslediğimiz bir ruh hali. O bizi tanımlamıyor. Sigara içerek yetişkin ya da havalı olmadık. Ya da pek isyankar. Öğrenerek, deneyim ederek, paylaşarak, dayanışarak büyüdük ve yetişkin olduk. Adaletsizliklere “Hayır” diyerek isyankar olduk. Sevginin tek kaynağı bizi kaynaktan içirtmeyen, susuzluktan perişan eden o kişi değil ya da para kazanabileceğimiz tek iş kendisini zengin ettiğimiz halde emeğimizin değerini küçümseyen o patronunki değil. Uyku kaçılan güvenli bir yer değil, depresyon canavarının tatlı kucağı sadece. Randevularımıza geç gitmek bizi ortama son gelen diğerlerinden daha değerli insan değil tam tersi herkesin daha az saygı duyduğu insan yapacak. Sevgi de saygı da havalı olmak da alınan bir şey değil verilen bir şey. Her şey bir alış veriş dengesi üstüne kurulu. Alışveriş demişken diyeceksiniz ki arabesk bitti sigara gitti. Artık o pahalı botları alacak paran var ki böyle arabeske tukaka çekiyorsun. Tam tersi sigarayı bıraktığım 2010 yılı ve peşi sıra gelen 2011 yılı en zor zamanlardan biri idi. Gittikçe yükselecek sandığım kariyerim yükselmeyi bırak rotasında bile değildi ki 2011 sonunda da bizzat bir güzel kayalara çaktım. Beş parasızdım. Kirayı zar zor ödediğimiz, sonra çatının altında oturup dışarı bile çıkamadığımız zamanlardı. 2011 hastalıklarla, hastane ziyaretleri ile başladı. 2 Ocak’ta mesela eşimin annesinin akciğer kanseri ameliyatı için hastanedeydik ve çok endişeliydik. Çok riskli ve büyük bir ameliyattı. Şubatta yine hastanedeydim, çok sevdiğim ve benim için yeri hep çok özel babaannem yoğun bakımdaydı sonra da ölüverdi. Mart başında Kazancı Yokuşu’nda düştüm ve bacağım bir ay alçıda kaldı. Hem sigarayı bırakmanın hem de hareketsiz kalmanın, köşeye yeni açılan çok lezzetli ekler pastalar yapan pastaneden hasta ziyaretine gelenlerin kapıp getirdiği tatlıların da hatrı sayılır katkısı ile kilo aldım. Farklı birkaç dizi projesinin yazım ekibine katıldım sonra bir belgeselin yapım işini aldım ve detayına girmeden söyleyebilirim ki insandan soğudum. Yaptığım işin köşe başlarını tutmuş televizyon çalışanlarının özellikle erk sahipleri, dizi sektörü insanları, şöhretleri başka ülkelere taşmış oyuncular, trük dizileri yükseldikçe ellerini ovuşturan hem vampir hem işgüzar temsilcileri; cinnet gibi bir işti. Sonra iki sene de peşimi bırakmadı. Yazın yine cenazeler derken ben “viyoga” ma devam ettim. Tüm bu olanlar yaşanırken arabeske tutunup kalabalıktan uzaklaşıp karanlıkta arkamı dönüp sigaramı yaktıktan sonra dumanını loş ışığa savurmadım. Evet her şey çok çiğ idi, zor idi, böyle filtresiz dramatik bir aydınlatma olmadan cayır cayır beyaz ışık altında idi ama insan olmak bazen böyle idi.
İyi zamanlar var geçiyor idi, zor zamanlar var geçiyor idi.
Yine mikrofonu Gary Kraftsow’a uzatırsak “viyoga” yı hayatımızda arzu etmediğimiz her ne varsa onlardan ayrılma süreci olarak açıklıyor. Bu bir eleme ve yok etme süreci de olduğundan beden ve zihni arındırıyor. Bu süreç sağlıksız bağlılıkları, öz yıkıcı davranışları, zararlı ilişkileri de bırakmayı içeriyor. Samyoga ise yoga terapi bağlamında “bir araya getirmek” demek. Hayatımızda olumlu ve üretici olan ne varsa onları birbirine bağlama süreci. Meali “samyoga”nın içeri girebilmesi için bazı şeylerin -ki zaten sisteme zararlı ve istenmeyen şeyler bunlar- çıkması gerekiyor.
Bir hard disk düşünün, o sizin hayatınız; içi kalabalık. O var bu var, şu sürekli eleştiren arkadaş var, arada IG’de fotoğrafınızı layk eden bir zamanlar önemsemiş olduğunuz insanlar var, unutamadığınız eski sevgili var, hiçbir işinizi takdir etmeyen kibirli yöneticiniz var, işe geç kalmanıza sebep olmazsa olmaz sabah kahveniz var, kokusundan nefret ettiğiniz sigaranız var; sabah uyanamamamıza sebep her akşam attığınız kadeh, içine düştüğünüz nutella kavanozu, bir oturuşta en az üç bölüm izlediğiniz o dizi ya da illa bir şeyler izlemeye çalıştığınız dijital platform, oturmayı bırak üstünde aktığınız o tam kıçınızın şeklini almış kanepe, fırından yeni çıkmış bir oturuşta yenen o ekmek, günün en güzel saatlerini kaçırmanıza sonra da her şeyi kaçırmanıza sebep sabah uykusu ya da geç saatlere kadar oyun oynadığınız için uykusuzluğunuz var, kıskançlığınız var mesela, herkesin her şeyine bir kulp takma huyunuz ya da; demem o ki içerisi bu kadar sıkış tepişken içeri iyi bir şey siz isteseniz de giremez. Çünkü diskte yeterli alan yok.
Özellikle yoga terapide yogaya bir alan açma sanatı olarak bakarız. Bedende nefese alan açmak, bedende zor pozlara alan açmak, zihinde imkansız pozların ihtimali için alan açmak, nihayetinde “samyoga” için alan açmak. Gary’nin şu kelimelerinin altını çizmek istiyorum: olumlu olan ve üretken olan. Boş beleş bir pozitif düşünmeden bahsetmiyor. Pozitif düşün ki sana ait olmayan iyi şeyleri mıknatıs gibi kendine çek değil bu, zaten çekebiliyorsan da çekme. O Secret filmindeki gibi çekeceğin pahalı arabanın başkasının hakkını çalmaktan ne farkı vardı hiç anlamamıştım. Olumlu olan ile üretken olanı bir araya getirmek. Tam da şu an yaptığım gibi. Bana çok iyi gelen bir şey yaptım seneler önce, oturdum sabahtan beri bilgisayar tuşlarını dövüyorum. Yazıya döküp paylaşmak istiyorum, bir şeyleri bırakmak için nerden gelirse gelsin küçük bir motivasyon arayan insanlara ulaşsın istiyorum. Olumlu olanı üretken olanla bağlamak derken, “samyoga” ile Gary babamız tam olarak bunu kast ediyor. E üretkenlik de buraya kadar. Şimdi 11.Geleneksel Sigarayı Bırakışımı Kutlama Kahvaltı’mı yapmaya gidiyorum.
Darısı başka şeyler için başımıza.
Kasım bakkalda ne var?
2022'de bir kez açılacak Yoga Terapi Temeller Uzmanlık Programı 75 Saat 15 Ocak'ta başlıyor. Erken kayıt indirimi sone ermeden kayıt olun.
Yoga Pratiğinde Boynu Güvenli ve Güçlü Tutmak Atölyesi 21 Kasım Pazar günü 10:00-12:00 arası. Atölyenin kaydına 3 hafta ulaşabiliyor olacaksınız. Bir süredir pratik yapanlar ama yine de boynu ile bir türlü rahat olamayanlar ve yoga hocalarına özellikle tavsiye ederim. Klasik pozlar üstünden ilerlenecek, atölyenin son 20 dakikası soru cevap için ayrılacaktır. Yer kısıtlı.
Yoga terapi derslerinden faydalanmak isteyenler için her çarşamba akşamı kapalı grup ile 20:00-21:15 arası boyundan yorgunluğa farklı temalarda canlı dersler (sonraki 6 gün kayda erişim) ya da 30 ders kaydına 30 gün erişim için Özel Youtube Yoga Terapi Aboneliği. Yoga terapinin mütevazi ama derin gücü ile tanışmanız dileği ile.