yoga

Yogaya Dair 10 Maddelik 10 Yazı 1

Yogaya Başlamak için 10 Sebep:

(kaldıysa hala başlamayanlar için)

Yogaya başlamak için pek çok sebep yazıldı, çizildi, pek çok liste yapıldı, elden ele dolaştı. Bu da benim gerekçelerim. Benim hayatıma tuttuğu ışıktan yansıyanlar ile yogaya dair tavsiyelerimi derlediğim Yogaya Dair 10 Maddelik 10 Yazı Dizisi’nin ilki. Belki sizin beklediğiniz sebeplerden biri aşağıdadır, sonunda sizi ikna edecek şekilde formüle edilmiştir. Ya da ne zamandır sizinle yogaya gelmesi için dil döktüğünüz, yoganın çok iyi geleceğine inandığınız arkadaşınız içindir. Buyrun:

  1. Parlarsınız. Hem de nasıl. Yoga pozları bedeni şekilden şekle sokarak, kah öne eğerek kah arkaya, kah yan kah kalp açarak kah ters çevirerek kah iki ters bir düz sistemi bir güzel çalkalar. Gerek bedenin her köşesine taze oksijen yüklü kanı, canı taşıyan dolaşım sistemi gerekse bedenden çer çöpü, atık olan ne varsa toplayan lenf sistemi en ücra köşelerine hiç olmadığı kadar uyarılır. Bunun sonucunda teniniz parlar, saçınız parlar, gözünüz parlar, siz parlarsınız. Arkadaşlarınız sizi görünce şöyle bir gözlerini kısar.

  2. Rahatlarsınız. Yoganın strese ne kadar iyi geldiğinden bir de ben bahsetmeyeceğim. Onu çok duydunuz. Yoga (hızla hareket edilen, sürekli sıçrayarak geçişler yapılan, aşırı güç talebi olan uygulamalar hariç) parasempatik sinir sistemi ile tandem çalışır, onu diyeceğim. Diğer spor ve efor isteyen aktivitelerin yarattığı “dövüş ya da kaç” aktivasyonunun tersine yogada sisteme “gevşe ve rahatla, güvendesin” sinyali gider. Zorlu bir dersin sonunda bile kaslar gibi gönül telleri de gevşemiş olur.

  3. İnanırsınız. Aman kaçmayın, Vişnu’ya ya da Şiva’ya değil. Yapabileceğinize, olabileceğinize. Ben esnek değilim ki yoga yapamam kalas gibiyimcilerle ben çok güçsüzüm diyen deniz anası kıvamlı eklemlerin sahipleri yan yana matlarda aynı yolda ama farklı bir yolculuğa çıkar. Matın üstüne tekrar gelmelerini sağlayan şey ise her seferinde daha da güçlenen inançlarıdır. Yapabileceklerine, olabileceklerine. Önce kalas gibiyimciler esneklik isteyen pozlarda, deniz anası kıvamında eklemgiller güç isteyen pozlarda etraflarını umutsuz seyredalarlar, denemezler bile ama sonraki zamanlarda her iki türü de elinden gelenin en iyisini denerken görürsün. Kendilerine inanmışlardır.

  4. Güçlenirsiniz de. Düzenli yaptığınızda, haftada birden fazla yoga dersine katıldığınızda güçlenmeye başladığınızı görürsünüz. Bu güçlenme “elime verseler 20 kilo çekerim” ya da “çaktım mı oturturum” güçlenmesi değildir. Kök güç dediğimiz derindeki kasların poz ve nefes dokunuşuyla uyanması ile iskeletinizi saran yapı güçlenmeye başlar, daha derinden gelen bir güç ile ayaklarınızı yere daha sağlam bastığınızı, sağlam durduğunuzu, enerji olarak çok daha güçlü olduğunuzu fark edersiniz.

  5. Esnersiniz de. Hem sadece bedeniniz değil. Zihniniz de esnemeye başlar. Yoga da neymiş nümayişleri ile cemiyet toplantılarında atıp tutan çok delikanlı gördü yoga matları. Bir daha da ayrılmadılar o matlardan.

  6. Uzarsınız. Bu mübalağa gelebilir. Ben de birkaç santim eklenecek boyunuza demiyorum zaten. Köklendikçe güçlenecek, köklendikçe uzayacaksınız ve bu da bir süre sonra duruşunuzu değiştirecek. Yer çekimi ile omurganızın ağırlık noktanızın üstünde kalan kısmı arasındaki o amansız mücadele hafifleyecek, ayaklarınızın üstüne kalçalarınız kalçalarınızın üstüne göğüs kafesiniz ve en üste başınız hizaya girince daha uzun görünmeye başlayacaksınız.

  7. Seversiniz. Şaka değil. Yoga sevme kapasitenizi artırır. Önce kendi matınızın üstünde avantaj getiren kısımlarınızı seversiniz, bu kolay olandır; sonra dezavantaj yaratan kısımlarınızı seversiniz, bu biraz zaman alır. Sonra yan mattaki insanı seversiniz çünkü dışarıda karşılaşsanız da sevebileceğiniz türdendir ve bu da kolay olandır; sonra diğer yan mattaki insanı da seversiniz, bu biraz daha zor olacaktır çünkü o dezavantaj yaratan kısımlarınızla kurduğunuz ilişkiye benzer. Nihayetinde seversiniz çünkü o da sizin gibi sevabıyla günahıyla insandır ve elinden gelenin en iyisini yapmaktadır. Sonra onu da dışarıda karşılaşsanız göreceğiniz hali ile değil teriyle, şekilden şekle giren yüzüyle, paçası sökük taytıyla “olduğu gibi” seversiniz.

  8. İncelirsiniz. Bir stüdyoya koşup da şu kalori yakımı ölçen saatlerinizin tuşuna basıp derse girmeyin, aman diyim. Hayal kırıklığına uğrarsınız. Yoga dersleri yağ yakıp kalori harcadığınız yerler değil. Yoga yaptıkça dolaşımınız iyileşip nefesiniz değişmeye ve beden sağlık kazanmaya başladıkça sinir sisteminin ayarları da optimize olmaya başlar. Farkındalığınızla birleşen bu optimizasyon artık neyi neden yediğinizi de görmenizi sağlar. Hangi durumlarda karbonhidratlı ya da yağlı ya da şekerli yiyeceklere saldırdığınızı görürsünüz. Bunu gördükten sonra matın üstüne gelme disiplinini gösteren kişi bunu değiştirme iradesine de sahip kişi olduğunu görür.

  9. Affedersiniz. Yoga dersleri yağ yakıp kalori harcadığınız yerler değil dedik çünkü karma yaktığınız yerler. Matların dili olsa da konuşsa. Yoga pozlarının sizi şekilden şekle sokmasının bir diğer sonucu “bir ihtimal daha var” uyanışıdır. Hiç böyle durmamıştım eşittir hiç böyle düşünmemiştim. Ayaklarınız tepede, başınızın tepesi yerde, ayaklar yükseklik korkusu çekerken dünyaya ve içinde sürüp giden karmaşaya bambaşka bir açıdan bakarsınız. O çok kızgın olduğunuz arkadaşınız değil belki de sizmişsinizdir hatalı olan ya da o kadar da haklı değilmişsinizdir ya da diğeri o kadar da haksız değilmiştir. Gerisi size kalmış.

  10. Kendinizi tanırsınız. Yoga matı aslında bir aynadır. O aynanın karşısında şekilden şekle girip o şekiller içinde uyanan düşünceleri, o düşüncelerin çağırdığı duyguları görürsünüz. Bir çeşit gerçek hayat simülasyonudur. Kalabalık sınıflarda yapsanız da yoga bireysel ve yalnız bir pratiktir. Ve sana ait aynada kendini, kurduğun ilişkileri, ilişki biçimlerini haritalarsın. Olduğu haliyle. Daha önce birilerinin sana söylediği, dikkatini çektiği, sınırlandırdığı, cezalandırdığı ya da övüp cesaretlendirdiği haliyle değil. Özünde olduğu gibi. Bedeni alışık olmadığı bir pozun içine soktuğunda gündelik hayatta alışık olmadığın durumlarda ne yaptığını da gözleme şansın olur. Yabancı hisler, yabancı kişiler gibi omuzlarını hemen kulaklara mı çekiyor, dişlerini mi sıkıyorsun yaptığın şey istediğin gibi olmadığında ya da yoga hocası kollarını kaldır dediğinde aşırı bir görev hissiyle sıkılmış avuçlar mı havaya kalkan? Görüyorsun, keşfediyorsun, biliyorsun. Kendi kendine kendin için. Kendini bilmek kadar duygusal anlamda hayatı kolaylaştıran bir şey yok. Değişim mi? Siz kendinizi bilince o zaten yolda sizinle yan yana yürüyor. Nihayetinde tohum açacağı çiçeği planlamıyor, açtığı çiçeğin tadını çıkarıyor.

Endişe Bozuklukları ve Yoga

En sıcak yaz gününde boynumuza dolanan tüylü peluş: Sebepsiz Korku ve Endişeler

Önemli zamanlardan, büyük günlerden önce heyecan ile hızlanmaya başlayan kalp; beklenen ya da arzulanan durumların yarattığı telaşların yerden hafifçe kestiği ayaklar, küçük gerginliklerin büyüttüğü göz bebekleri; motivasyonu artıran dozunda kaygılar, acabalar, inşallahlar, hadi bakalımlar, vira bismillahlar hayatın birer parçası. Ancak kimimizde hemen bir adım ötede bu tatlı telaşlar (bazen ortada o tatlı telaşın kendisi dahil hiçbir sebep yokken bile) bir anda terleyen ellere, dönen başlara, bağı çözülen dizlere, bozulan bağırsaklara, tıkanan nefeslere karışabiliyor ve endişe bozuklukları, panik atak denen mayınlı bölge başlıyor. Tıpkı çocukken korkunun karanlık yüzünün biraz hayal gücü ile yatağın altında yuvalanan canavara dönüşmesi gibi. Bu sefer o tüylü yaratık yetişkinlikte yatağın altından çıkıp ensemize dolanıyor. Bu sadece eğlenceli bir benzetme değil, çünkü endişe bozukluğu yaşayan kişilerde, direk orta beyindeki neyden korkup neyden korkmamamız gerektiğini bize söyleyen bir zamanlar ormanda hayatta kalmamızı sağlamış hızlı ama biraz da kör, duyguların kralı amigdala, beynin bilinçli ve makul ön lobdaki duyusal kortekse danışmadan ve vakit kaybetmeden acil durum çanına asılıyor ve avaz avaz sirenler beyin sapından yani enseden aşağı doğru çalmaya başlıyor. Önce ensede küçük bir karıncalanma hissi ile başlıyor. O yüzünü hiç görmediğimiz ama hayal ederken aklımızı oynatacak gibi olduğumuz canavarın tüyleriyle gıdıkladığı enseden tüm omurgaya "kaç ya da dövüş" sinyali yayılırken ortada ne kaçılacak ne de dövüşülebilecek somut gerçek bir tehdit olmayınca eller terlemeye, kalp atışları hızlanmaya, nefesler sıklaşmaya, dizlerin bağı çözülmeye, bağırsaklar hareketlenmeye, sesler titremeye başlıyor. İçerde deli gibi sirenler ötüyor, acil durum var ama dışarıdan bakınca görünürde hiçbir şey yok. İçerdeki tepki sanki o korkunç canavar tüm çirkinliği ile odanın içine dalmış gibi ama dışarıda ortam süt liman, ne zamandır görüşmeyip bir cafede buluştuğunuz arkadaşınız çatalını ağzına götürüyor, domatesli spagettisini "hüp" diye içine çekiyor, ağzını peçetesi ile yumuşacık silip tatlı tatlı yüzünüze gülümsüyor. O hayatınızı tehdit eden canavarı sizden başka kimse görmüyor ve bu yüzden bu tip bozukluk ve sıkıntı yaşayan kişileri en yakınları bile anlayamıyor. Anlayamazlar. Çünkü dışarıda hayat bildiği gibi akıyor. Sirenleri sizden başka duyan yok. maalesef tam da bu yüzden empati de kuramıyorlar. Haklılar. Çünkü ortada bir canavar yok, ortada bir tehdit yok. Sadece his var, sebepsiz ya da abartılı korku var, fazlaca endişe ve kaygı var. 

Kimimizde biraz genetik, kimimizde biraz öğrenilmiş, kimimizde travma sonrası ortaya çıkan, kimimizde uzun süren zor zamanların, yılların buruk meyvesi. Bazen bir uçak yolculuğunda, bazen neşeli bir kalabalık içinde bazen önemli bir sunum öncesinden bizi ele geçiriyor. Ölecek gibi sanmak ya da delireceğinden korkmak. Çeşit çeşit ama ortak noktası bozulan nefes ve dolayısı ile kalp ritmi, hormonlar, salgılar, beyin iletişiminde bazı kısa devreler derken küçük bir psikolojik ve duygusal felç hali. 

 Çok sevdiğim bir yoga hocasının dediği gibi: özgürce nefes almak bir cesaret işi. Korku ve yüksek endişe varsa nefes özgürlüğünü kaybetmeye, duygu ve düşüncelere esir olmaya başlıyor. İyi haber şu ki yoga ile kronikleşen ya da arada bir ortaya çıkan bu felç halini yönetebilmek, üstesinden gelebilmek mümkün. Biraz cesaret ile özgürce akan nefes için gerekli olan yolları açmak, genişletmek ve parlatmak; bedeni yeniden kaybettiği hizasına getirip nefesin engellenmeden akmasını sağlayabilmek: Tam da yoganın çalıştığı alanlar. Çünkü nefesimiz neredeyse biz de oradayız. Zihnimizi ve hayal gücümüzü 5 dakika ya da 5 saat sonrasının felaket senaryolarından çekip tam şu ana, nefesin ve nefesin içinde aktığı bedenin olduğu yere geri getirmek endişe yönetiminde ilk dev adım. İkinci adım, nefesin doğal ve özgür bir şekilde akmasını sağlayacak duruşa bedeni davet etmek. Son adım ise bedeni, nefesi ve zihni aynı alanda bir araya getirip senkron ve uyum kazandırmak. Sonrası kendiliğinden gelecek bir sürecin ilk ve en önemli adımları olabilir.

Yoganın bana açtığı yol sayesinde havaalanına otomattan para çekmek için dahi giremeyen bir duygu durumundan 1 sene sonra tek başıma New York’a uçmak üzere 23g numaralı koltuğuma, yanında ekranı tekmeleyen bir buçuk yaşında bir velet ve annesinin kucağında sürekli ağlayan 6 aylık kardeşi ile 11 saat uçmak üzere yerleşiyordum. Çünkü yoga bana göstermişti ki -nefesim neredeyse ben sade ve sadece oradaydım. Bir an 23g numaralı koltukta. Bir süre sonra gökyüzünde binlerce fit yükseklikte, iki kıta arasında, okyanusun üstünde. 

Unutmayın: Nefesiniz neredeyse siz oradasınız. 

En yakın Endişeye Karşı Yoga Terapi Atölyesi’ne katılım ve kayıt için buraya göz atabilirsiniz.