Bir dileğim var.
1.Taş
Tek bir soru ile bir insanın en karanlık odasının kapısını aralamanın mümkün olması ne tuhaf.
İki gündür evin dış cephesi için çalışan ustaya kısa bir mola çayı koyuyorum. O da belli ki, hem çayı hem de konuşmayı seviyor. "Neredensin" ile başlıyor muhabbet, nerede oturduğu, işi gücü, "eşim hemşire" derken, hop "nerde çalışıyor", "şimdi ev hanımı oldu", biraz da kutlayan bir neşeli ses ile, "çocuğunuz mu oldu", "çocuğumuz oldu da öldü, 2017’de"…
Buz gibi sessizlik, öne düşen bakışlar. Az evvel neşeyle edilen muhabbetin masada kalmış kırıntıları ile oynar gibi manasız bir başınız sağolsun.
Hiç girmeyi istemediğin bir odanın kapısını artık açmış bulunmak, açtığın kapıyı usulca ve saygı ile geri kapatmak. İnsan ilişikileri ayni beynin nöronları gibi. Neredeyse sonsuz diyebileceğimiz çeşitlilikte bağlantı kurma kabiliyetimiz var. Bu kabiliyeti zarar vermeden, kırıp dökmeden, keyif alarak ve sınırlarını bilerek kullanmak ne kadar mümkün, uzun uzun bunu düşündüm o gün. Bunları düşünürken hayatın akışı içinde bu bağlantıların bir yandan da her şey gibi ne kadar geçici ve uçucu olduğunu unutmamak da mümkün mü? İdealize etmeden, spontanlığı ile beraber samimiyetini de kaybetmeden nezaketi iki değişkenin arasına, iki insanın arasına koymak mümkün mü?
Bu en alta koyduğumuz taş olsun.
2. Taş
Ben genç iken zekice laf sokmak, kapak yapmak, müstehzi sohbetler makbul idi. Zeki çocuklardık ve her lafımızda da zeki olduğumuzu kanıtlamak ihtiyacı içindeydik. Dönemin mizah ve eğlence anlayışında da paralel bir şeyler vardı. Sarkazm yapacağız derken birilerinin olmadık sırlarını, özel dialoglarda saklı kalmış detayları ortaya dökerdik. O kadar müstehzi konuşurduk ki, ve özellikle en sevdiklerimize, birbirimizi delik deşik ederdik. Hem de ortada bir kavga veyahut tartışma dahi olmadan. Birbirimizi sarkastik ok uçlarına bağladığımız pembe kalpler ile vurarak severdik. Yaraladığımızın ya da yaralandığımızın o kadar farkına varmaz idik ki evimize ya da yurdumuza dönüp yalnız kaldığımızda hissettiğimiz sızının nereden sızdığını hiç bilmezdik. Nereden ve neden yaralandık bilmezdik. Çünkü 80 yıllarda ve hatta belki de 90’lar doğanların dünyası böyle bir dünya idi. Gerçek duygu ve düşüncelerimizi göstermek yerine aklımızca reddedilme riskini göze almadan dünya ve onun sakinleri ile ilişki kuruyorduk. Yaşamak aksiyon değil reaksiyon ile mümkündü. Herhangi bir şey yapmazdık ama herhangi olan bir şeye cevaplarımız, imalarımız, eleştiri ve ironik redlerimiz hemen avucumuzda hazır idi. Hele de lise ve üniversite zamanlarında birbirine alınan o absürd hediyeler. Aldığın hediyenin beğenilmeme riskini göze almazdın, çaresi var idi, gidip parasıyla absürd hediyeler alırdın. Bana üstünde "Canım Türkiye’m" yazan dev bir nazar boncuğu tasarımı olan bir süs tabağı gelmişti mesela. Ayakları ile. Muhtemelen arkadaslarım bunu çok komik ve yaratıcı bulmuşlardı. Kendi kuşağımının politika ve dünyayı değiştirme fikirlerinden uzak tutulması için ortaya saçılmış dejenere kültür dünyası nimetlerinden bihaber 17 yaşındaki halim o hediyeden nefret etmiş ama yine de atmamıştı. Bir gün dev nazar boncuğunu dedemin evinin girişinde gururla asılmış buldum. Annem dedeme vermişti, o da birilerine göre ironik ona göre harika bu hediye nesnesini ayılıp bayılarak evinin girişine asmış idi.
Gerçek olanın “vuku” bulduğu yerde ironi olmuyor.
Benim için sarkazma verdiğim değer, yoga başladığında bitti. Ne zamanki yogaya başladım, yoga ile gerçekten ne hissederim, gerçekten neye ihtiyacım var, ben ezberlediğim ben olmasam hangi sözcükler ile konuşurum, hangi duygular ile bağ kurarım o zaman anladım. O zaman anladım ve bir baktım ki ben artık müstehzilikten, zekice laf sokmalardan, hızlıca cuk cevaplar vermekten ve verilmekten haz almıyorum. En sevdiğim insanların sözcükleri kağıt kesiği gibi yakıyor ve ben de o günahtan bolca işlemişim. Hem de birbirimizi bu kadar sevip kollarken… İnsan sevdiğini pamuklara sarar dostlar, dikenli sözcüklere değil.
Yoga böyledir, bir güzel kazır insanı. Kat kat giydiğin zırhları söker önce, kendini hızlıca savunmaya geçmeleri bırakırsın. Zırhlar döküldükten sonra pul pul deri değiştirmeye başlarsın. Lüks bir güzellik merkezinde peeling yaptırmaya benzemez bu deri değişimi. İnsan derisini bırakmaz istemez hemen. Derisinde hatmettiği dünyasının haritası vardır çünkü. Deriyi kaybeder ise deriye kazıdığı haritasını da yitirir. Ama tam da haritasız dalgalı sularda sürüklenme ve kaybolma vakti gelmiştir. Haritadan sonra kaybedilmesi gereken şey kontroldür. Gemi kayıptır, ama dümenden de bir adım geri çekilme vakti gelir. Gemiye "benim gemim" demeden sürüklenmesine izin veririsin. İzlersin nefesini, aynı dalgaları izlediğin gibi. Etrafındaki karalar artık tanıdık değildir, arkadaşların uzaklaşır çünkü seni artık tanıyamazlar. İsterler ki zekice ama acımasız kelimeler ile onları delik deşik etmeye devam et. Ya da tam tersi. Onlar seni böyle sevmiştir. Elinde kılıcın ve zırhınla. Sen artık kılıcı bir tarafa bırakıp zekice laf soktuğun insana aslında seni seviyorum demek isteyen, hisseden ve hissettiğini ifade etmeden de yüzülemeyen sulardasındır. Önce zırh, sonra haritanın işlendiği deri, sonra kontrol kaybolur. Sonra biraz daha kazınırsın. Öğretilmiş doğrular, -meli’ler, -malı’lar, şartlar, sevilmek için ayrı sevilmeye devam etmek için ayrı verimiş ödünlerden yapılmış uzuvlar, ihtiyacın olmayan ama tüm bedenini kaplamış uzantılar, keyif aldığını sandığın zevkler, iyi gelmeyen yemeler-içmeler ufalanır da ufalanır. Artık lafı dolandırmadan, ima etmeden konuşmak istersin. İşte gerçek nezaket budur. En sade ve gerçek halin ile en sade iletişimi kurmak. ..Bunu da koyalım diğer taşın üstüne.
3.Taş
Ve başka bir iletişim sancısı. Bir başkasının parası ile cömertlik yapmak diye söz vardır. Bir başkasının hayatı ile cesaret kuşanmak diye eklemek isterim. Birilerine bakarız ve şöyle deriz “ben onun yerinde olsam….” "Ohooo" diye devam ettiğinizi duyar gibiyim. İşte o "ohooo" bir başkasının hayatı üstünden cesaret taslamak. Harika bir yerdir orası. Rüyaların gerçek olduğu yer. Ama rüyaları gerçek olan da siz değilsiniz. Bir başkasının hayallerini gerçekleştiren kişisiniz. Sahi sizin orada ne işiniz var?
Kendi hayatımızda o imkanlar ya da olmulu olumsuz o şartlar olmadığı için, olan birinin hikayesi üstünden sevgili egonu okşamak. O kocayı/karıyı boşardım, her ay bir seyahate çıkardım, yurtdışında yaşardım, şunu alırdım bunu satardım, terk eder giderdim de gider. Hadi itiraf edelim hepimiz yapıyoruz. Ne kadar yıkıcıdır aslında, özellikle de yerinde olsanız hayatını uçuracağınız kişinin yüzüne ediyor iseniz bu lafları. Bir de kişi yaptıkları ya da yapamadıkları üstünden suçluluk ile yüklenir. Ben var ya onun yerinde olsam "üfff."
N’üfff?
Bunu da açalım mı? Ne zamanki yukarıdaki cümleyi söylemek için sabırsızlanır buluyorum kendimi "dur" diyorum "sen dön de kendi hayatına bir bak". Ne çözülmeyi bekliyor? Hangi düğümü çorap çekmecesinde arkalara sakladın? Hangi zihinsel ya da fiziksel ihtiyacının başkalarının hayatı üstünden çektiğin “üff” ya da “ohoo” ların enerjine ihtiyacı var? Hariçten gazel okumak yerine dahilden şiirimizi yazsak ortaya kimbilir neler dökülürdü. İçeriye enerjiyi yöneltmekten korktuğumuz zaman hep başkalarının hayatları üstünden zımmi cesaret gösterilerine girişiyoruz. Hata yapmaktan bu kadar korkmasaydık acaba nasıl bir ilişki dünyamız olurdu? Kibarlık sandıklarımız ile kesikler mi açıyoruz ya da çam devirmekten korkarken ince ama sahte laflar ile sessiz yangınlar mı çıkartıyoruz? Bu da son taş, en üste koyduğumuz.
Dilerim dileğimiz gerçek olsun.
Eylül'de bakkalda ne var?
3 Eylül kayıt için son tarih. 7-10 Ekim Kalbin Toprağı İnzivası Kapadokya’da Gül Konakları’nda gerçekleşecek.
Kapalı grup yoga dersleri devam ediyor. Yoga 1 dersi yakında açılıyor.
Pazartesi Her Seviye Yoga 20:00-21:15
Çarşamba Yoga Terapi 20:00-21:15
30 Yoga Terapi dersi video kaydına ulaşabileceğiniz 30 günlük Youtube Özel Abonelik ile de istediğiniz saat ve zamanlama ile istediğiniz yoğunlukta ve ihtiyacınız ya da hassasiyetiniz olan bölgelere uygun pratik yapabilirsiniz. Bel, boyun ağrıları ya da skolyoz gibi kategorilerden anklizon spondilit gibi başlıklara kadar uygulamanın dokunacağı bölge ve problemler ile yoga yapabilirsiniz.
İnziva, Dersler ya da Özel Abonelik için Kayıt OL!
İleri Seviye 75 Saat Yoga Terapi Eğitimi Ekim'de başlıyor. Erken ödeme indirimi için son tarih 15 Eylül. İleri seviyede fizyolojik rahatsızlıklar ve sistemler ile çalışıyor olacağız. Otonom Sinir Sistemi rahatsızlıklarından anksiyete, stres ve uykusuzluktan Endokrin Sistemi rahatsızlıklarına (diabet, tiroid) pek çok başlık eğitimin konusu.